meme kanseri
meme kanseri erken teşhis
meme kanseri tedavi
sağlık
Bir Meme Kanseri Hikayesi...
Yıllardır her yerde duyar, "meme kanseri" "erken teşhis" sözleri kulağımın içinde çınlar dururdu. Ara ara kendi kendimi kontrol edip herşey yolunda diye rahatlardım. Ne oldu, nasıl oldu, hangi zaman diliminde oldu hiç anlamadan bir baktım ki adını bile anmaktan imtina ettiğimiz o" kötü hastalık" beni de bulmuş... Oysa ne ailede genetik geçmiş var, ne erken adet var, ne stresli bir hayat tarzı, sadece geç doğum yaptım o kadar... Herhangi bir ilave risk faktörü olmasa da benim başıma geldi, meme kanseri oldum işte! Hiç beklemediğim bir anda gecenin bir vakti hafif bir ağrı ve elimi göğsüme atmamla başıma kaynar sular inmesi arasında sadece birkaç saniye vardı sanırım. Ok gibi yataktan fırlayıp banyoda kontrol ettiğimde elime gelen fındık büyüklüğünde bir sertlik vardı, o panikle tansiyonumun düştüğünü, buz gibi terlediğimi ve gözlerimin karardığını hatırlıyorum... Hemen internetten meme kanseri belirtilerine baktım, yarım saat okudum içim iyice karardı... Ağlayarak yatağa yattım, sabaha kadar uyku tutmadı. Sabah hemen eşimle paylaştım durumu. Tabii hiç beklemeden doktor ayarladık randevu aldık.
O hafta içinde yapılan ultrason ve mamografi sonucu temiz çıktı. Doktor mamografi sonucumun temiz olduğunu altı ay sonra kontrole geleceğimi söyledi. Ama bu kitle neydi? Tekrar bir muayene ve sonrasında doktorun "bu kitleyi lokal anestezi ile alalım, içimiz rahat etsin" demesiyle birkaç gün sonrasına ameliyat randevusu alındı. Benim başından beri içim hiç rahat değildi zaten. Nitekim parça alındı, patolojiye gitti ve sonuç meme ca! Detayı ise "duktal karsinoma" yani süt kanalları içinde gelişmiş tümör, meme kanseri... Sonucu almaya gittiğimiz gün başıma geleceği hissetmiş gibi huzursuzdum. Kendi doktorumu bulamadık ancak diğer doktorun "iyi huylu değil" demesiyle zaten elimiz ayağımız boşaldı. Genel cerrahi katında koltuklara Serhanla oturduk, o şok olmuş "bu sonucun doğru olduğu nerden belli, belki hatalıdır" filan diyordu bende "Öykü daha çok küçük" diyerek hüngür hüngür ağlıyordum. Eve gidene kadar arabada ağladım.... eve gidişimiz, annemin kapıyı açıp benim halimi görünce ağlamaya başlaması, babamın gözlerinin dolup kendini tutmaya çalışması, Öykü' nün herşeyden habersiz "yaşasın annem geldi" çığlıklarıyla içeri girdiğimiz o anları hiç unutamıyorum.
Tabi ne yerdeyiz ne gökte... Kanser başka hastalığa benzemiyor, her ne kadar herkes "artık çok yaygın grip nezle gibi oldu" deyip dursada hayır efendim, grip nezle gibi filan değil, kendi başına gelince dünyan yıkılıyor, herşey ters düz oluyor, net!.. O akşam sadece raporda yazan bir cümlelik teşhisi internetten araştırıp okuya okuya saatler geçirdik. Ailece öyle üzgün öyle moralsizdik ki anlatılır gibi değil.
Ertesi gün hastaneye gidip kendi doktorumla görüşmek için odasına girdik. Yanında ilk ameliyatıma da katılan başka bir cerrah, bir bayan intörn doktor ve biz... Doktorum gerçekten halden anlayan, hasta psikolojisine uygun davranan tecrübeli bir doktor. Bana vakit kaybetmeden PET denen testi yaptırmamı, ardındanda ameliyatla göğsümün temizlenmesi gerektiğini anlatmaya başladı. İlk önce sessizce dinlemeye çalıştım bir ara Serhanın yaşlı gözlerini görünce daha faza dayanamadım yine hüngür hüngür ağlamaya başladım. Hem tir tir titriyor hem de ağlıyordum, Serhan gelip sarıldı... Doktor anlatmaya devam etti, bitince o da gelip sarıldı, merak etmememi tedavisi olmayan bir durumda olmadığımı filan söyledi...Ama o dakikalar nasıl geçti bilmiyorum, çok zordu bunu duymak, kabullenmek... Kardeşim telefonla sormak için aradı durum ne diye, bilmiyordu son durumu, söyledim, karşılıklı ağlamaya başladık...konuşamadan kapattık telefonu...
Ertesi gün PET denen cihazda tarama yaptırmak için sabah sekizde Tunus caddesinde bir merkeze gittik. Bu MR benzeri bir alet ama başı ve sonu açık, kapalı değil. İşlemden önce ilaçlı bir su veriyorlar onu içiyorsun, sonra yine damardan nükleer bir sıvı enjekte edip içeri alıyorlar. Yarım saat filan sürüyor alet tüm vücudu tarıyor ve kanserli hücreleri tespit ediyor. Yayılma var mı yok mu bu şekilde saptanıyor. Bu testin sonucu ertesi gün çıktı. Çok şükür ki yayılma yokmuş. Üç gün sonrasına ikinci bir ameliyatla göğsün temizlenmesi kararı verildi, ameliyat günü belliydi, bu defa lokal değil genel anestezi ile göğsün bir kısmı alınarak yapılacak ameliyatla kanserli kısım temizlenecekti. O güne kadar zaten ayaklarım hissetmiyordu, kafam bir türlü toplanmıyordu. Sonunda ameliyat günü geldi. Bu defa daha uzun ve zor bir ameliyat olacağını bildiğim için yine stres ve korkudan titreyerek girdim ameliyathaneye... Kapıdan içeri girene kadar elimi bırakmayan Serhan, ben beklerken açılıp kapanan kapıdan yine bana el sallıyordu...Ama benden daha beter stresliydi, nitekim ben ameliyata girince dakikalarca göz yaşı dökmüş... Bende aynı gözyaşlarını ameliyat masasında oturur pozisyonda vücuduma doktorlarım tarafından kalemle işaretler çizgiler çizilir, kendi aralarında istişare yapılırken akıtıyordum... Ameliyatımda estetik cerrah da vardı, nerden kesilecek vs detayları estetik cerrah anlattı. Az sonra masaya yatışım, başımın üstünden gözlerime bakıp "ben anestezi uzmanıyım, hatırladınız mı dün konuşmuştuk" diyen adam, koluma bir iğne enjekte ederken "korkmayın uyuyacaksınız hiçbir acı olmayacak" diyen kadın ve burnuma dayadıkları aletten çekebildiğim ikinci nefes sonrası bir uçurumdan kayıp gidişim...
Ameliyat sonrası haliyle yorgun bir şekilde yarı uyur uyanık vaziyette saatler geçti. Ameliyat yeri ve dikişlerde ağrı vardı ama çok değil. Sadece kolumu oynatamıyordum. Ameliyatta kol altımdan sadece bir tane lenf alınıp boyalı sıvı verilerek bakılmış ve lenflere sıçramadığı anlaşılmış. Eğer sıçrama olsaydı lenflerin tümü temizlenecekti bu da çok daha zahmetli olacaktı. Hastenede üç gün kaldık ve taburcu olduk. Dikişlerim bir hafta içinde epey iyileşti, iki hafta sonra nerdeyse tamamen iyileşmişti diyebilirim. Ameliyat sonrası reseptörlere bakılacak ve bunun sonucu 15 gün sonra çıkacaktı, çıkan sonuca göre ek tedavilere karar verilecekti. Ek tedavi dediğim kemoterapi. Yani benim ameliyattan bile daha çok korktuğum şey... O sonuçlar gecikmeli olarak çıktı, hemen onkologdan randevu aldık ve duymaktan korktuğum şeyi duydum... Sonuçlarım çok iyiydi, riskim çok azdı, ama yaşım genç olduğu için az da olsa risk almamak, kanseri tamamen yok etmek için kemoterapi şarttı! Dört kür kemoterapi, ardından radyoterapi yapılacak sonrasında ilaç tedavisi ile devam edecekti. İnsanın hep korktuğu başına gelir değil mi, ya hissederiz, ya da düşünerek kendimize çekeriz... Benim de korktuğum başıma gelmişti. Çok zor bir süreç olduğunu bildiğim kemoterapi vakit geçirilmeden başlayacaktı, hemen iki gün sonrasında... Artık yeni bir süreç beni bekliyordu ve ne olursa olsun cesur olmam gerektiğini biliyordum. Hep derim "başa gelen çekilir" ben de hemen kendimi hazırlamaya, neler olacağıyla ve benim ne yapacağımla ilgili araştırmalara başladım. Bu süreci başka bir yazıda detaylı yazacağım...
Okuduğum yazılardan birinde geçen şu söz hep aklımda "kimse kanserden muaf değildir". Evet hepimiz risk altındayız. En büyük sebep ise kadın olmak. Başka bir sebep olmaksızın kadın olmak meme kanserine aday olmak demek yazık ki. Yapacağımız ilk şey her adet dönemi sonrası mutlaka kendimizi elle kontrol etmek. Biliyorum başa gelmeden bunları okumak masal gibi geliyor, her ne kadar ay ne korkunç, tüh vah desek de hakkıyla kontrol etmiyoruz kendimizi. Hep başkalarına olur ya...Ama öyle olmayabiliyor işte. Mutlaka kendi kendimizi düzenli kontrol etmeli, 30 lu yaşlardaysak her yıl meme ultrasonu, 40 yaşını geçmişsek mamografi ile kontrol ettirmeliyiz. Yani oturup onun bize kendini hissettirmesini beklersek iş işten geçebiliyor. Umarım bunu okuyan meme ca hastaları yalnız olmadıklarını hisseder, sağlıklı olanlar bu yazıyla "kontrol etmeliyim"i aklından geçirir. Kimse bu hastalığa yakalanmasın diyeceğim ama o da imkansız zira yukarı doğru artan bir grafikle dolu dizgin gidiyor bu hastalık... Ama tedavisi var, önemli olan erken tanı... Ben bu yazıyı paylaşmak için bir sene bekledim. Neden bilmem yeniden yaşamak gibi oluyordu belki yazmak. Ama sonunda dedim ki hayatta herşey oluyor ve bunu yaşayan başka kadınlar da var. Onlardan mutlaka bu satırları okuyanlar olacak, herşeyin olabileceğini ve sonunda eski günlere dönülebileceğini bilsinler istiyorum. O yüzden her şeyi yazdım, evet zor, ama sonunda bitiyor, önemli olan da bu değil mi?... Hayattaki en büyük servetimiz sağlığımız, eğer bu hastalıkla mücadele ediyorsanız sağlam durun diyorum, sağlıklı iseniz uyanık olun kontrol edin diyorum, son olarak herkese sağlıklı bir hayat diliyorum...
O hafta içinde yapılan ultrason ve mamografi sonucu temiz çıktı. Doktor mamografi sonucumun temiz olduğunu altı ay sonra kontrole geleceğimi söyledi. Ama bu kitle neydi? Tekrar bir muayene ve sonrasında doktorun "bu kitleyi lokal anestezi ile alalım, içimiz rahat etsin" demesiyle birkaç gün sonrasına ameliyat randevusu alındı. Benim başından beri içim hiç rahat değildi zaten. Nitekim parça alındı, patolojiye gitti ve sonuç meme ca! Detayı ise "duktal karsinoma" yani süt kanalları içinde gelişmiş tümör, meme kanseri... Sonucu almaya gittiğimiz gün başıma geleceği hissetmiş gibi huzursuzdum. Kendi doktorumu bulamadık ancak diğer doktorun "iyi huylu değil" demesiyle zaten elimiz ayağımız boşaldı. Genel cerrahi katında koltuklara Serhanla oturduk, o şok olmuş "bu sonucun doğru olduğu nerden belli, belki hatalıdır" filan diyordu bende "Öykü daha çok küçük" diyerek hüngür hüngür ağlıyordum. Eve gidene kadar arabada ağladım.... eve gidişimiz, annemin kapıyı açıp benim halimi görünce ağlamaya başlaması, babamın gözlerinin dolup kendini tutmaya çalışması, Öykü' nün herşeyden habersiz "yaşasın annem geldi" çığlıklarıyla içeri girdiğimiz o anları hiç unutamıyorum.
Tabi ne yerdeyiz ne gökte... Kanser başka hastalığa benzemiyor, her ne kadar herkes "artık çok yaygın grip nezle gibi oldu" deyip dursada hayır efendim, grip nezle gibi filan değil, kendi başına gelince dünyan yıkılıyor, herşey ters düz oluyor, net!.. O akşam sadece raporda yazan bir cümlelik teşhisi internetten araştırıp okuya okuya saatler geçirdik. Ailece öyle üzgün öyle moralsizdik ki anlatılır gibi değil.
Ertesi gün hastaneye gidip kendi doktorumla görüşmek için odasına girdik. Yanında ilk ameliyatıma da katılan başka bir cerrah, bir bayan intörn doktor ve biz... Doktorum gerçekten halden anlayan, hasta psikolojisine uygun davranan tecrübeli bir doktor. Bana vakit kaybetmeden PET denen testi yaptırmamı, ardındanda ameliyatla göğsümün temizlenmesi gerektiğini anlatmaya başladı. İlk önce sessizce dinlemeye çalıştım bir ara Serhanın yaşlı gözlerini görünce daha faza dayanamadım yine hüngür hüngür ağlamaya başladım. Hem tir tir titriyor hem de ağlıyordum, Serhan gelip sarıldı... Doktor anlatmaya devam etti, bitince o da gelip sarıldı, merak etmememi tedavisi olmayan bir durumda olmadığımı filan söyledi...Ama o dakikalar nasıl geçti bilmiyorum, çok zordu bunu duymak, kabullenmek... Kardeşim telefonla sormak için aradı durum ne diye, bilmiyordu son durumu, söyledim, karşılıklı ağlamaya başladık...konuşamadan kapattık telefonu...
Ertesi gün PET denen cihazda tarama yaptırmak için sabah sekizde Tunus caddesinde bir merkeze gittik. Bu MR benzeri bir alet ama başı ve sonu açık, kapalı değil. İşlemden önce ilaçlı bir su veriyorlar onu içiyorsun, sonra yine damardan nükleer bir sıvı enjekte edip içeri alıyorlar. Yarım saat filan sürüyor alet tüm vücudu tarıyor ve kanserli hücreleri tespit ediyor. Yayılma var mı yok mu bu şekilde saptanıyor. Bu testin sonucu ertesi gün çıktı. Çok şükür ki yayılma yokmuş. Üç gün sonrasına ikinci bir ameliyatla göğsün temizlenmesi kararı verildi, ameliyat günü belliydi, bu defa lokal değil genel anestezi ile göğsün bir kısmı alınarak yapılacak ameliyatla kanserli kısım temizlenecekti. O güne kadar zaten ayaklarım hissetmiyordu, kafam bir türlü toplanmıyordu. Sonunda ameliyat günü geldi. Bu defa daha uzun ve zor bir ameliyat olacağını bildiğim için yine stres ve korkudan titreyerek girdim ameliyathaneye... Kapıdan içeri girene kadar elimi bırakmayan Serhan, ben beklerken açılıp kapanan kapıdan yine bana el sallıyordu...Ama benden daha beter stresliydi, nitekim ben ameliyata girince dakikalarca göz yaşı dökmüş... Bende aynı gözyaşlarını ameliyat masasında oturur pozisyonda vücuduma doktorlarım tarafından kalemle işaretler çizgiler çizilir, kendi aralarında istişare yapılırken akıtıyordum... Ameliyatımda estetik cerrah da vardı, nerden kesilecek vs detayları estetik cerrah anlattı. Az sonra masaya yatışım, başımın üstünden gözlerime bakıp "ben anestezi uzmanıyım, hatırladınız mı dün konuşmuştuk" diyen adam, koluma bir iğne enjekte ederken "korkmayın uyuyacaksınız hiçbir acı olmayacak" diyen kadın ve burnuma dayadıkları aletten çekebildiğim ikinci nefes sonrası bir uçurumdan kayıp gidişim...
Ameliyat sonrası haliyle yorgun bir şekilde yarı uyur uyanık vaziyette saatler geçti. Ameliyat yeri ve dikişlerde ağrı vardı ama çok değil. Sadece kolumu oynatamıyordum. Ameliyatta kol altımdan sadece bir tane lenf alınıp boyalı sıvı verilerek bakılmış ve lenflere sıçramadığı anlaşılmış. Eğer sıçrama olsaydı lenflerin tümü temizlenecekti bu da çok daha zahmetli olacaktı. Hastenede üç gün kaldık ve taburcu olduk. Dikişlerim bir hafta içinde epey iyileşti, iki hafta sonra nerdeyse tamamen iyileşmişti diyebilirim. Ameliyat sonrası reseptörlere bakılacak ve bunun sonucu 15 gün sonra çıkacaktı, çıkan sonuca göre ek tedavilere karar verilecekti. Ek tedavi dediğim kemoterapi. Yani benim ameliyattan bile daha çok korktuğum şey... O sonuçlar gecikmeli olarak çıktı, hemen onkologdan randevu aldık ve duymaktan korktuğum şeyi duydum... Sonuçlarım çok iyiydi, riskim çok azdı, ama yaşım genç olduğu için az da olsa risk almamak, kanseri tamamen yok etmek için kemoterapi şarttı! Dört kür kemoterapi, ardından radyoterapi yapılacak sonrasında ilaç tedavisi ile devam edecekti. İnsanın hep korktuğu başına gelir değil mi, ya hissederiz, ya da düşünerek kendimize çekeriz... Benim de korktuğum başıma gelmişti. Çok zor bir süreç olduğunu bildiğim kemoterapi vakit geçirilmeden başlayacaktı, hemen iki gün sonrasında... Artık yeni bir süreç beni bekliyordu ve ne olursa olsun cesur olmam gerektiğini biliyordum. Hep derim "başa gelen çekilir" ben de hemen kendimi hazırlamaya, neler olacağıyla ve benim ne yapacağımla ilgili araştırmalara başladım. Bu süreci başka bir yazıda detaylı yazacağım...
Okuduğum yazılardan birinde geçen şu söz hep aklımda "kimse kanserden muaf değildir". Evet hepimiz risk altındayız. En büyük sebep ise kadın olmak. Başka bir sebep olmaksızın kadın olmak meme kanserine aday olmak demek yazık ki. Yapacağımız ilk şey her adet dönemi sonrası mutlaka kendimizi elle kontrol etmek. Biliyorum başa gelmeden bunları okumak masal gibi geliyor, her ne kadar ay ne korkunç, tüh vah desek de hakkıyla kontrol etmiyoruz kendimizi. Hep başkalarına olur ya...Ama öyle olmayabiliyor işte. Mutlaka kendi kendimizi düzenli kontrol etmeli, 30 lu yaşlardaysak her yıl meme ultrasonu, 40 yaşını geçmişsek mamografi ile kontrol ettirmeliyiz. Yani oturup onun bize kendini hissettirmesini beklersek iş işten geçebiliyor. Umarım bunu okuyan meme ca hastaları yalnız olmadıklarını hisseder, sağlıklı olanlar bu yazıyla "kontrol etmeliyim"i aklından geçirir. Kimse bu hastalığa yakalanmasın diyeceğim ama o da imkansız zira yukarı doğru artan bir grafikle dolu dizgin gidiyor bu hastalık... Ama tedavisi var, önemli olan erken tanı... Ben bu yazıyı paylaşmak için bir sene bekledim. Neden bilmem yeniden yaşamak gibi oluyordu belki yazmak. Ama sonunda dedim ki hayatta herşey oluyor ve bunu yaşayan başka kadınlar da var. Onlardan mutlaka bu satırları okuyanlar olacak, herşeyin olabileceğini ve sonunda eski günlere dönülebileceğini bilsinler istiyorum. O yüzden her şeyi yazdım, evet zor, ama sonunda bitiyor, önemli olan da bu değil mi?... Hayattaki en büyük servetimiz sağlığımız, eğer bu hastalıkla mücadele ediyorsanız sağlam durun diyorum, sağlıklı iseniz uyanık olun kontrol edin diyorum, son olarak herkese sağlıklı bir hayat diliyorum...
Üzerinden bir yıl geçmiş, umarım her şey yolundadır. Çok geçmiş olsun. Ailemde babam kanserdi ve ne demek olduğunu iyi biliyorum. Hiç kolay değil yaşananlar, tüm bu süreçte çok yıpranıyor insan, hem kendisi hem çevresindekiler...
YanıtlaSilUmarım bir daha yaşamazsınız, tekrar çok geçmiş olsun.
Teşekkür ederim, gerçekten zor ama başa gelen çekiliyor, bu hastalıkla uğraşan ya da ailesinde olan herkese Allah kolaylıklar versin...
Silgelmiş geçmiş olsun inşallah, Allah bir daha göstermesin
YanıtlaSilAminnnn :)
SilGelmiş, geçmiş bitmiş olsun Ebrucum, zor bir süreci başarıyla atlattın, bu son olsun...
YanıtlaSilAmin canım teşekkür ederim
SilÇok duygulu anlatmışsın, gözlerim doldu, kendimi zor tuttum ve tutmaya devam ediyorum. Allah bir daha yaşatmasın sana da , kimseye. Çok zor bi hastalık psikolojik açıdan özellikle yıpratıcı. Ama sen iyi başardın. Tabi burdan iyi başardın demek kolay, okuduklarım çok dakolay şeyler değil. Hep evlat düşünülüyor. Ben de oğlum kalp ameliyatı olduğunda yaklaşık 4-5 yıl kendime gelemedim. Senin yazını yazamadığın gibi ben de olayı her anlattığımda gözyaşlarına boğulup anlatamıyordum, bak şu anda bile gözlerim yine doldu. Hastane kapıları, odaları, çaresizlik çok zor. Orada uzun dönem yaşadığım psikoljiyi atamadım. Rabbim evlatla da asla sınamasın bizleri. Hastalığın her türlüsü kötü. Sağlık en büyük huzur. Ama isnan değilmiyiz geçen zamanın içinde varolan sağlıımızn kıymetini unutup gidiyoruz. Tekrar geçmiş olsun...
YanıtlaSilTeşekkür ederim...Evet gerçekten zordu ama çok şükür, bugüne şükür...
Sil